Albert Einstein’ın Beyninde Bizde Olmayan Ne Var?
İspanya’ya bir gezi için gittiğimde Salvador Dali’nin eserlerinin sergilendiği müzeyi de ziyaret etme imkanı buldum. Turistlerin akın akın eserlerini görmek için sıraya girdikleri bu dahi sanatçının eserlerini gördüğümde oldukça şaşırdım. Aslında “Fotografik Hafıza Teknikleri”ni kullanırken benim beynimde de sürekli harika bir Salvador Dali’nin olduğunu bir kez daha fark ettim. İkimizin arasındaki tek fark, benim her gün “Akli Göz Tekniği™” olarak kullandığım hafıza ve hızlı öğrenme teknikleri sonucunu bu adam kağıtlara dökmüştü. Yıllar önce farkında olmadığım beynimdeki bu potansiyelin ortaya çıkmasındaki en büyük pay, “Fotografik Hafıza Teknikleri™” setinde anlattığım “hızlı öğrenme” ve “hafıza gücü” tekniklerine aittir.
Aslında sadece benim değil, hepimizin beyninde Salvadar Dali, Edision ve Albert Einstein gibi bir dahi potansiyeli var. İçimizdeki bu dehaların ortaya çıkmasını engelleyen en önemli faktör, eğitim sisteminde her şeyi bilinç ve mantık çerçevesinde değerlendirmeye zorlanmamızdan ve hayal gücümüzün bastırılmasından başka bir şey değildir.
Peki Edison ve Albert Einstein gibi dahiler biz normal insanlardan farklı bir beyne mi sahipler? Bu sorunun cevabı için onların öğrencilik ve iş geçmişlerine bakmak mantıklı bir yol olsa gerek.
Her ikisinde de çocukken dahi olduklarıyla ilgili bir belirtiye rastlanmamış. Aksine dahilerin çoğunun daha önce “öğrenme zorluğu çeken” ve “zor öğrenen” damgaları yediklerini öğrenmek insanı gerçekten şaşırtıyor.
Meşhur matematikçi Henri Poincare’nin zeka testinde çok başarısız olduğunu ve “aptal” olarak nitelendirildiğini duyduğumda da oldukça şaşırmıştım.
İnsan kendi kendine aşağıdaki soruları düşünmeden edemiyor;
Öğrenme zorluğu çeken bir insan nasıl oluyor da geçen zaman içinde dahi oluyor?Yoksa onlar beyinlerindeki dehayı kendileri zaman içinde farklı bir şeyler yaparak mı geliştiriyorlar?Eğer farklı bir şeyler yapıyorlarsa, bu farklı şeyler nedir?Biz de aynı şeyleri yaparak beynimizdeki dehayı geliştirebilir miyiz?
Yaptığı 1093 adet buluşla patent alarak dünyanın en büyük mucidi olarak bilinen, ancak öğrencilik yıllarında “yavaş” olarak nitelenen Thomas Edison “Babam benim aptal olduğumu düşünüyordu” diyor.
Yine Albert Einstein okuma ve yazma zorluğu çektiği için öğrenme açısından kendi yaşıtlarından geri kalmıştı. Einstein’ın kız kardeşi Maja Winteler onun için; “Normal çocukluk gelişimi çok yavaştı. Lisanı çok zor kullanıyordu. Çevresindekiler onun konuşmayı tam olarak öğrenememesinden hep korktular. Söylemek istediklerini dudaklarını yavaşça hareket ettirerek kendi kendine tekrar ederek söylüyordu. Bu durumu yedi yaşına kadar devam etti” diyor.
—– Sponsor Bağlantı – Sponsor Bağlantı —–
ÜCRETSİZ HAFIZA TEKNİKLERİ EĞİTİMİ
Eğitimler Üç Günde Bir E-Posta Adresinize Gönderilmektedir
—– Yazının Devamı – Yazının Devamı —–
Einstein’ın lisanı kullanımında zorlanması bir gün öğretmenlerinden birini çileden çıkarmış ve öğretmeni ona “Senden hiçbir şey olmaz” demişti. Zorla da olsa Eintein toparladı ve liseyi bitirdikten sonra üniversitede lisans seviyesinde eğitim görerek mezun oldu. Ancak hiçbir profesörden tavsiye mektubu alamadı ve akademik bir pozisyona atanamadı. Sonunda İsveç patent bürosunda düşük seviyede bir memur olarak işe başlamak zorunda kaldı. Geçmişteki başarı grafiği Einstein’ın artık gelecekte ortalama bir hayat süreceğini gösteriyordu.
Ancak her şey birdenbire değişiverdi. 1905 yılında, daha henüz 26 yaşındayken, Albert Einstein o meşhur “E=mc2” formülünü de içeren “İzafiyet Teorisi”ni yayınladı. On altı yıl sonra da Nobel Ödülünü alarak dünyaca tanınan bir bilim adamı oldu. 1955 yılında vefat etmesine rağmen, o ve onun posbıyıklı resmi hala bir “süper zeka” ve “deha” sembolü olarak bilinmektedir.
Ölümünden önce bilim adamları Einstein’a onun beynini ölümünden sonra incelemek istediklerini belirterek izin istediler. Einstein da bu izni, onlara vereceği kapalı bir zarfa koyduğu yazdıklarını, beyniyle ilgili Cornell Üniversitesinde yapılacak olan araştırmalar sonuçlandırıldıktan sonra kamuoyuna açıklamaları şartıyla kabul etti.
Bu izinden birkaç yıl sonra Einstein öldü. Einstein öldüğünde Princeton Hastanesinde patoloji uzmanı olan Dr. Thomas Harvey de otopsi yapan ekibin içindeydi. Harvey Einstein’in beynini tam kırk yıl bir kavanozda “formaldehyde” sıvı içinde saklayarak, araştırma yapmak isteyen bilim adamlarına dilim dilim keserek verdi. Ayrıca kendisi de birçok araştırmalar yaptı. Ancak kendisi hiçbir şey bulamadı.
Diğer bilim adamlarının haftalarca süren yoğun araştırma ve tartışmaları sonucunda elde edilen bulguların açıklanması için bir basın toplantısı düzenlendi.Açıklanan bilgi Einstein’ın beyninin normal bir insan beyninin 3/4’ü kadar olmasıydı. Bu bilginin haricinde başka hiçbir farklılık bulunamamıştı. Aslında insanların bekledikleri açıklama bu değildi. Merak edilen şey Einstein’ı Einstein yapan onun beynindeki hangi çalışma tarzından kaynaklandığıydı.
Basın toplantısından sonra herkesin merak ettiği Einstein’ın kapalı zarfı açılarak içinde yazılanlar okundu. Einstein aynen şöyle yazmıştı;
“Kendimin diğer insanlardan daha zeki olduğumu düşünmüyorum. Onlardan tek farkım hayal gücümü daha etkin kullanıyorum.”Albert Einstein
O yıllarda bir şey bulunamamıştı, ama 1980’in ilk yıllarında Berkeley’deki California Üniversitesinde nero-anatomist olan Marian Diamond Einstein’in beynindeki farklılıkla ilgili olağanüstü bir bulguyu açıkladı. Bu bulgu dünyada eğitime ve dehaya olan bakış açısını değiştirecekti.
Merkezi sinir sisteminin insana benzemesinden dolayı fareler üzerinde birçok deneyler yapılmıştır. Marian Diamond yaptığı bu deneylerden birinde yeni doğan fareleri iki gruba ayırmıştır. Birinci grup fareler sade bir kafeste beslenirken, ikinci grup fareler içinde çeşitli labirentler ve renkli oyuncakların bulunduğu zengin bir kafeste büyütülmüşlerdir. Yapılan gözlemler labirentler ve çeşitli oyuncakların bulunduğu kafeste yetişen farelerin daha zeki oldukları ve diğerlerine göre daha hızlı öğrendiklerini ortaya koymuştur. Daha sonra her iki gruptan alınan farelerin beyinleri üzerinde yapılan incelemeler, sade kafeste büyüyen farelere oranla, labirentler ve oyuncaklarla dolu olan kafesteki farelerin beynindeki nöronlar arasındaki ilişki sayısının yaklaşık % 40 oranında daha fazla olduğunu göstermiştir.
● Marian Einstein’in beynindeki nöronlar arasındaki ilişki sayısının da diğer insanlara oranla çok daha fazla olduğunu fark etti.
● Ancak bu ilişkiler kişinin beynini kullanması, düşünmesi, kendi kendisine sorular sorması ve hayal gücünü kullanmasıyla oluşuyordu.
● Beyindeki nöronlar arasındaki ilişkilerin artırılması herkesin kendi elindeydi. Yani herkes kendi beyninin mimarıydı.
Esas olan öğrenmeyi ve düşünmeyi öğrenmekti.
“Eğitim öğrenilen bilgiler unutulduktan sonra geriye kalan şeydir.”(Albert Einstein)