Şeytanın Tuzakları
Bazı tasavvuf kitaplarında mekaid-i şeytan ve desais-i şeytanın iki türlü olduğu kaydedilir: 1. Herkesin başına gelebilen, fena bir şeye teşvik etmesi, çirkinliği güzel gösterip onu irtikap ettirmesi. 2. Bazıları için mezelle-i akdâm (ayakların kaydığı nokta) olan, zahiren hayırlı gibi görünen işlerdeki desiseleri. Mesela güzel rüyalar görür, bir şeyler hisseder.. hatta insanların kalbini okuyabilir. Fakat bunlara takılır, bunları başkalarına hakimiyet kurma hususunda kullanır, bunlardan kendine pay çıkarır. Tevazu sergilemesi gerekirken enaniyeti köpürür. İşte buna kebire (büyük günah) demişler. Neticesinde ise Allah korusun mahvolma muhtemeldir. Ve kimbilir şeytan bazı insanları bu tuzağa düşürmek için rüyalarına girer, güzel görünür. Keşf u keramet nevinden şeyler ve insanların içini okumak gibi işler şeytanın ilhamıdır belki de…
***
İnsanın nefsi yılan gibi, çıyan gibi en amansız düşmandır. Siz yılan-çıyan dolu bir mağaraya girseniz işiniz kolaydır, delikleri tıkarsınız olur-biter. Ancak yılanlar, çıyanlar, akrepler içinizdeyse ne yapacaksınız?
***
Hasan-ı Basri’den iki söz ve HatırlattıklarıI
Hasan-ı Basri der ki: “İlimce diğer insanlardan üstün olan kimseye yakışan, amelce de onlara üstün olmasıdır.” Vatana-millete hizmet ederken önde görünenler normal insanlardan daha çok, çok daha çok evrad u ezkar yapmalı: 1. Sorumluluğu ağır olan insanlar duaya, evrad u ezkara ve inayet eli istemeye daha çok muhtaçtır. 2. Kendi konumunda derince inanmanın gereği olarak ibadet u taat artmalıdır. Yani inanmadaki derinliği zaten onu daha çok zikre sevk eder. 3. “Efelâ ekûne abden şekûrâ” sırrına göre o şükreden bir kul olmak için sürekli ibadete yönelmeli. Ayrıca böyle insanlar harem dairesinde bulunmaktadır. Orada bulunan kimseler koridorda duranlar gibi davranamazlar.
Hasan-ı Basri’ye izafe edilen bir başka sözde o şöyle der: “Biz ilmi dünya için istemiştik, o bizi ahirete çekti.” Bu söz ondan daha önce de söylenmiş olabilir ama ona dayandırılır. Sanki onunla iştihar etmiştir. Tabiin ubudiyette ve ilimde sahabeden önde görünüyor dememiz doğru olabilir. Ancak sahabe ubudiyetin, imanın başka bir yönünü temsil ediyordu. O da dini muhafaza, siyanet ve emaneti sağ-salim yeni nesle nakletme, ubudiyet ve ilim için uygun zemin hazırlama meselesidir. Sahabe olmasaydı din olmazdı. Onların asrı en hayırlı asırdır ve sonrakilerin sevaplarından onlar da hissedardırlar.
Evet, tabiin devri ilmin ve o ilimle amelin zirvede olduğu bir devirdir. Hadisde buyurulur ki: “İlimden ilk kaldırılacak şey huşûdur.” Şu an ilimde huşû kaybedildi, o da kaybedilince herşey bitti. Hayatımda tanıdığım bir kaç insan vardı. Mesela birisi namazını o kadar temkinle kılardı ki bir-kaç kişi bana şöyle demişti: “Onun dükkanının önünden geçerken bir kere baksam ahireti hatırlıyorum.” Evet, mü’min hele ki ilim sahibi bir mü’min, görüldüğünde Allah hatırlanmalı.
***
Seyr-i sülûk-i ruhânîde kalb mi öncedir, ruh mu? Bu tartışılan bir konudur. Bana göre önce ruhî hayat, sonra kalbî hayat gelir. Ruhla insan bir noktaya gelir, sonra latife-i Rabbaniye olan kalb ile yoluna devam eder, sırra ulaşır, oradan hafîye sonra ahfâya…
***
Emniyet
İnsan bu dünyada emniyetle yaşamamalı. Hiçbir zaman kendine güvenip kendinden emin olmamalı. İnsan dünyada hep havf ile yaşamalı. Akibeti hususunda hep tir tir titremeli. Onu Allah’a vermeli. “Ben kafirim, ben münafığım” demek caiz değil ancak içinde hep bir endişe olmalı, ben de münafıklık alâmeti var mı diye… Bu endişeyi koca Hazreti Ömer bile taşıyor ki biz neden taşımayalım. Namazını kıldığı zaman makbul olduğuna inanmalı ancak “Bunda bir eksiklik var mı, yüzüme çarpılır mı?” diye endişe etmeli. İnsan yaşarken hep havf galip olmalı. Reca ise ölürken insana yoldaş olur. Bunu İmam Gazzali dahil muhakkikin ifade eder. İnsan ölürken reca duyguları içinde der ki: “Artık yapabileceğim bir şey kalmadı. Şu an kendimi tamamen Allah’ın rahmetine teslim ediyorum.” İmam Şafii de vefat ederken diyordu ki: “Cealtür recâ li avfike süllemâ-Allahım, recayı affına merdiven yaptım.”
***
Hazreti Osman mezarlığa uğradığı zaman nefes alamayacak hale gelinceye kadar ağlardı.
***
İmana Mani Hususlar
1. Tekebbür: Günümüzde ateistler diyorlar ki “İnsan olabildiğine hür kalmalıdır. Hatta siz Allah’a kulluktan bahsettiğiniz zaman insanın hürriyetini ortadan kaldırırsınız. Kime olursa olsun “kulluk” söz konusu olursa hürriyet olmaz ve insan sömürülmüş olur.” Böylesine bir tekebbür tabiatıyla imana manidir.
2. Bakış Zaviyesindeki İnhiraf: Bazen bakışlardaki zar kadar değişme neticede çok büyük farklılık arzeder ve bazen insanı imandan dışarı çıkarır. Üstadın NİYET ve NAZAR mevzularındaki açıklamaları bu açıdan çok önem taşır.
3. Cehalet.
4. Alışkanlıklar.