Rakı masasında "Ölümü gör, ben ödeyeyim!" raconu tarih oldu
Туркиш онли | Разговорный клуб Kaç zam geldi içkiye, sayısını hatırlayan bile yok! İşin garibi millet alışmış da bu duruma... Zam geldi mi, bir-iki hafta diyet yapılıyor, sonra içmeye devam. Nasıl mı? Her seferinde yeni çözümler keşfediliyor. Evde yaptığı rakıyı alıp meyhaneye giden de var, bir biraya 300 lira vermemek için konsere termosla içki sokan da... “Burada senin paran geçmez!” raconu ise çoktan tarihe karışmış. “Alman usulü” hesap ödemek, hem de kredi kartıyla değişmez kural...
Çok değil, 2000’li yıllarda, evli-çocuklu ve tek başına evini geçindiren bir memur aldığı maaşla, haftada bir ya da iki haftada bir arkadaşlarıyla bir meyhane sefası yapabilirdi, bütçeyi hiç bozmazdı. Ki hatırlarsanız, o zamanlar bile rakı masalarında “Rakıya çok zam geldi yahu!” sohbetleri olurdu sık sık... Bir de akşamcılar vardı, hemen her akşam bir küçüğü götürürlerdi. Esnafı, memuru, hatta işçisi ve hatta hatta emeklisi... Şimdi iki haftada bir meyhaneye gitseniz, asgari ücretin yarısını bırakıyorsunuz!
Bu yazının yazılma sebebi de, malum artık neredeyse iki-üç ayda bir içkiye gelen ÖTV ve KDV zamları... Bir de buna firmaların girdi maliyetleriyle eklenen ürün zammı var. Şimdi en ucuz 70’lik rakının bayi fiyatı 853 lira, bir kutu 50’lik biranın en ucuzu 55 lira, vasatı 70 lira... Şarap derseniz, en ucuzu 275 lira, kaliteli bir şarap 2 bin-2 bin 500 lira. Votka da rakı civarında. Viski, konyak, rom, tekilaya hiç girmeyelim bile...
“Bir şişe rakının üçte ikisini devlet içiyor!”
İşte durum böyleyken, bir zam daha geldi geçen hafta ve sosyal medya bir kez daha çıldırdı. “Rakıyı alıyorsun, üçte ikisini devlet içiyor!” ile başlayan ve galiz küfürlere kadar giden binlerce paylaşım. Bu ‘Üçte ikisini devlet içiyor’ tespiti gerçekten de doğru. 853 liraya satılan 70’lik bir rakının 542 lirası devlete gidiyor.
Hesabı kitabı da yaptık ya, şimdi yola çıkma zamanı... İçen, zam sonrası yine aynı şekilde içebiliyor mu, içerken burnundan soluyor mu, kafayı bulur bulmaz küfür kıyamet gidiyor mu, doğrudan gözlemleyelim diye.
Kadıköy’deyim, saat 5’e geliyor. Pazar günü, herkes dışarıda, hava da sıcak mı sıcak, bunaltıcı... Üst üste birkaç bara girip sohbet etmek istiyorum müşterilerle, ama konu alkol olunca kimse konuşmak istemiyor. Sadece müşteriler değil, mekan sahipleri de...
En ucuz mekanlar kadıköy’de ama...
Sokak sokak dolaşıyorum. Çoğu mekanın kapısında fiyat tabelaları var. Mesela Kendine Has Mecra’da şişe de, fıçı da aynı, bira 75 lira... Ee ucuz, Beşiktaş’ta 100 liradan aşağısı yok. Sanki daha hesaplı Kadıköy. Gezdikçe fark ediyorum ki, henüz zammı yansıtmamış mekanlar... Böyle dolaşa dolaşa, Caferağa’da Pavlonya Sokak’ta her halinden çok farklı olduğu anlaşılan karşılıklı iki mekan çekiyor dikkatimi. Birinin adı Neruda Pub, diğerininki Berlin Platz... İkisinin de sahibi aynı kişi, Yaşar Doğan. 2018’de açmış bu iki mekanı, o günden bu yana müdavimleri sürekli artmış.
Mekanların işletmecisi 24 yaşındaki Semih Ünlü’ye, “Son zamlar hakkında ne düşünüyorsunuz?” oluyor ilk sorum. Gülüyor ve “Biz henüz zammı yansıtmadık. Şu anda birayı 115 liraya veriyoruz. Birkaç güne 130 lira olacak. Ama o kadar sık zam geliyor ki, çok yakında 200 lira olursa şaşırmam. Zamlara alıştık artık” diyor.
Peki millet zamlara alışabiliyor mu? Cevabı şöyle: “Alışıyorlar... Zam geliyor, bir-iki serzeniş oluyor. Bir süre tutuyorlar kendilerini, sonra yine geliyorlar. Ancak bu tehlikeli bir gidiş. İnsanlar zamma rağmen gelmeye devam edecek. Ama nasıl? ‘Evime meyve-sebze alacağıma, gider bira içerim’ diyecek.”
“Zamlara rağmen işlerde hiç mi düşüş olmaz?” diye diretiyorum. Varmış ama benim sandığım gibi ne müşteri sayısında ne de içilen birada. Düşüş yemek siparişlerinde oluyormuş. “İçen her türlü içiyor ama yiyeceğini azaltıyor. Köfte mi ısmarlıyordu eskiden, artık sadece patates istiyor” diyor Semih Ünlü. Merak edip köftenin fiyatını soruyorum, bir porsiyon 280 lira, patatesin fiyatı ise birayla aynı, yani 115 lira...
Yine sahibi aynı iki mekana denk geliyorum... Pub Locale ve Benusen Meyhane, bunlar karşı karşıya değil, yan yana. Mekanların sahibi Altay Akmaz... Beni buraya çeken ise Pub Locale’in fiyat listesi: Bira 77 lira, tüm kokteyller 199 lira, votka, cin, rom ve tekila beşli shot’lar 450 lira...
“Bu zamların uzaya kadar yolu var!”
Pub Locale’in 47 yaşındaki işletme müdürü Onur Dümer’le sohbete, “Fiyatlarınız diğer mekanlara göre çok daha uygun” diye giriyorum. Onur Bey’in cevabı, “Müşteriyi kaybetmemek için zamları tam yansıtmıyoruz. Birayı ucuza satıyoruz ki, müşteri yiyecek bir şeyler ısmarlayabilsin” oluyor.
Pub Locale ile Benusen Meyhane’nin mutfakları ortak. Benusen, Kadıköy’ün en eski meyhanesi, tam 52 yıllık. Meze ve yemekleri ünlü. Onur Bey, “Müşterilerimiz içerken yanında bir şeyler yemeseler, biz hiçbir şey kazanamayız. Bira, bayide 65 lira... Ben 12 lira kârla mı döndüreceğim bu mekanı? 25 çalışanımız var. Bu sefer yüzde 20 zammı mecburen yansıtacağız... İnsanlar ister istemez ekonomi yapıyorlar. Eski işler yok maalesef. Nereden bakarsanız bakın yüzde 30-40 azaldı. Devlet sanki ortağımız, bankalar da öyle... Onlara çalışıyoruz, hem biz hem de müşterilerimiz. Bu gidişle zamların uzaya kadar yolu var!” diyor.
Artık hesaplar hep alman usulü
Onur Bey’le konuşurken bir garson çekiyor dikkatimi, kalabalık bir masada herkesten ayrı ayrı hesap almakla uğraşıyor. Burada hemen bir not düşelim, meyhanelerdeki o hesap kavgaları çoktan tarihe karışmış. Öyle “Ölümü gör, ben ödeyeyim!”, “Burada senin paran geçmez!” diyebilecek bir babayiğit arayın ki bulasınız... Şimdi bu tek tek hesap derdiyle boğuşan 24 yaşındaki Yusuf Kök, “Artık hep Alman usulü! Nakit olsa hadi neyse de, hemen herkes kredi kartıyla ödüyor. Hesap alırken mahvoluyoruz. Üstelik eskisi gibi bahşiş de bırakan yok” diyor dertli dertli.
Gençlerin tercihi ucuz rus birası
Bir Tekel bayiine giriyorum. Sahipleri güler yüzlü bir karı-koca. 48 yaşındaki İlyas Toksoy ve 42 yaşındaki eşi Gülay Hanım’a, “Son zamlardan sonra işler azaldı mı?” diye soruyorum. İlyas Bey’den ilginç bir cevap geliyor, “İşler azalmıyor, çoğalıyor. Yirmi senedir bu işi yapıyorum. Geçen sene 50 bin litre alkol satmıştım, bu sene 100 bin litreye doğru gidiyorum. Ben ekonominin kötü olduğunu düşünmüyorum, milletin cebinde para var. Öyle olmasa bu dükkanda müşteri olmazdı” diyor.
Tam bu sırada içeri iki genç giriyor, birer bira alıp parasını ödüyorlar. “Kaç lira tuttu?” diye soruyorum. Soyadını vermek istemeyen Semih, “Seferberlikten kaçanların birasını içiyoruz. Rus birası Baltika, şu anda en ucuz bira. 50 cl’likleri 55 lira” diyor. Hiç duymamıştım bu birayı... Semih devam ediyor: “Benim maaşım 50 bin liranın üzerinde, ama içimden bir biraya 100 lira vermek gelmiyor. Çünkü bu işin mantığı yok. Yüksek vergilerle sadece devlet kazanıyor.”
“Öğrenciyken daha rahat içiyorduk”
Moda’dayım. Sahil, bira içen, sohbet eden, şarkı söyleyen gençlerle dolu... İki gençle konuşuyorum. İkisi de beyaz yakalı... 26 yaşındaki Fatih Erin kuyumculuk sektöründe ihracat departmanında çalışıyormuş, 29 yaşındaki Baki Balaban ise bir kripto firmasında uyum analistiymiş. Beş bira almışlar gelirken... “Neredeyse 20 lira zam gelmiş şişe başına. Tabii ki zamlardan hiç memnun değiliz. Ve işin kötüsü alıştık bu zamlara... Biz öğrenciyken çok daha rahat içebiliyorduk, çünkü bira çok daha ucuzdu” diyor Fatih. Baki giriyor söze: “Bu ülkede üniversite mezunu, iş sahibi gençler olarak bir birayı düşünerek alıyor olmamız bizi çok üzüyor. Ama yine de alıyoruz ve alacağız. Biraz da bu sisteme karşı çıkmak, hayat tarzımızdan vazgeçmemek için...”
Sözü yeniden Fatih alıyor ve “Ülkemizde pek çok yerde alkol yasağı var artık. Biraz kafa dağıtmak, eğlenmek isteyen insanları bu zamlarla engellemeye çalışıyorlar. İşin kötüsü millet zamları sorgulamaktan bile bıktı. İyi ki evli değiliz, o zaman hiçbir şeye para yetiştiremezdik” diyor.
“Bu gidişle termosla bira taşıyacağız”
“Peki bira içmek için başka şeylerden kısmak zorunda kalıyor musunuz?” diye sorunca ben, Baki’den geliyor cevap: “Az önce aramızda yarım saat tartıştık. Bugünlerde Volkswagen Arena’ya yabancı bir DJ gelecek, biletler 850 lira. Hadi onu geçtik... Kadıköy’de oturuyoruz, Maslak’a gideceğiz konser için. Bunun yolu, yemeği, içeceği var. Sadece bir bira 200-300 lira, düz bir biradan bahsediyorum. Bu gidişle, termosun içinde bira taşıyacağız konserlere! Ne yazık ki geleceğimizi böyle hayal edebiliyoruz.”
Biraz ileride çimenlere yayılmış iki kız iki erkek, dört kişilik bir arkadaş grubu var. Biri bira içiyor, diğer ikisi kahve, diğerinin eli boş... Dördü de Galatasaray Lisesi’nden mezun olmuş. Bu yıl hepsi de çok iyi üniversitelerde öğrenci. İçlerinden sadece ABD’de Pennsylvania Üniversitesi’nde yüzde 100 bursla bilgisayar mühendisliği okuyan 19 yaşındaki Nehir Sunar, fotoğrafının çekilmesine izin veriyor. “Artık turistlere bile her şey pahalı geliyor. İki bira aldım, 200 lira ödedim. Altı ay uzak kaldım Türkiye’den, geldiğimde etiketleri görünce şoka girdim” diyor.
“Happy hour’ları kovalar olduk”
Milano’da bilgisayar mühendisliği okuyan 19 yaşındaki Batuhan Uluçay, “İtalya’da yaşamak Türkiye’ye göre daha ucuz. Burada kahve bile biradan pahalı!” diye giriyor söze. Batuhan’ı, Galatasaray Üniversitesi’nde bilgisayar mühendisliği okuyan ve soyadını vermek istemeyen Özge tamamlıyor: “Ice latte için 95 lira verdim, bira 75 lira! Eskiden haftada iki kez bir yerlere giderdik. Şimdi happy hour’ları kovalar olduk. Hayatın artık iyileşmeyeceğini düşünüyorum.”
Koç Üniversitesi’nde makine mühendisliği okuyan 20 yaşındaki Eren de soyadını vermek istemiyor tıpkı Özge gibi... “Bir kola, bir paket de sigara aldım, 110 liram gitti. Artık her şey çok pahalı” diyor.
Güneş batmak üzere... Tekrar Çarşı’ya dönüyorum. Hâlâ bir umut, bir rakı masasında sohbet etmek derdindeyim. Yolda Müzeyyen’in Balkonu isimli bir meyhane dikkatimi çekiyor. Kimseyi konuşturamıyorum, ama fiyat listesini vereyim: Tek rakı 175 lira, duble 250 lira, 70’lik bin 400 lira, 100’lük bin 550 lira...
Yola devam ederken tam aradığımı buluyorum. ‘Meze bizden, rakı sizden’ tarzı bir mekan. Adı ‘Hayalperest’... Dört yıl önce başlamışlar bu uygulamaya. Mekanı işleten 36 yaşındaki Sedat Yakut, “Bizde iki menü var. Gelenler o menülerden birini tercih ediyor. Biri 600 lira, peynir, kavun, iki meze var... Diğeri 900 lira, bunların üzerine paçanga böreği, köfte, balık ya da tavuk seçenekleri var. Müşteri rakıyı yanında getiriyor, biz rakı satmıyoruz. Bayiden alan da var, ama çoğunluk ev yapımı rakıyla geliyor” diyor.
“Bir yaşayanlar bir sürünenler var artık” Zamlardan yana ise çok dertli: “Mantıklı bir şey söylemek mümkün değil artık. Dengeyi çoktan kaybettik. Geçen yıl beyaz peynirin kalıbını 100 liraya alıyorduk, şu anda 800 lira. Ne garip ki insanlar bir şekilde kabulleniyor! İki çeşit insan kaldı artık, bir yaşayanlar bir de sürünenler. Yani zenginler ve fakirler. Orta halli yok artık. Buraya gelenlerin gelirinin en az 60-70 bin lira olması gerekiyor...”
“Bu zamlar bizi yıldıramaz!” İki arkadaş, Devrim Şengül ile Erkan Güven. Uzun zamandır görüşmemişler, şimdi bira keyfindeler. Hallerinden belli, orta üst gelir grubundan ikisi de... “Biz bile bugün ucuz yer baktık açıkçası. Bir oturdunuz mu ortalama beş bira içersiniz. Kuru kuruya içseniz bile 500 lira! Zorlar mı? Evet, herkesi zorlar. Bu işten kazanan devlet, bunu herkes biliyor. Ama bu bizim özgürlüğümüz ve bu özgürlükten vazgeçmek istemiyoruz. Geçmemeliyiz de!.. Belki içme sıklığını düşürebiliriz” diyorlar.