Komedi dizilerinden kahkaha efektini çıkartırsak ne kalır?
Bir iskelet doktora gitmiş, doktor “artık çok geç” demiş.
Bu kahkaha efektleri hakkında ne düşünüyorsunuz? Özellikle komedi dizilerinde bol bol duyuyoruz. Sizce bu dizileri izleyen bizlerin zekasına bir hakaret mi? Yoksa tıpkı bir müzik ya da başka ses efektleri gibi prodüksiyonun kalitesini arttıran bir araç mı? Durun hemen cevap vermeyin, çünkü bu konuyla ilgili yaptığım araştırmada o kadar ilginç sonuçlara ulaştım ki üzerinde biraz daha düşünmemizi gerektirebilir. Bu konuda sadece araştırma değil bir de deney yaptım. Şimdi size “Avrupa Yakası” dizisinden küçük bir bölümü oynatacağım. Ama bu küçük bölümün üzerinde bir değişiklik yaptım. Bakalım izlerken nasıl hissedeceksiniz?
- Günaydın.
- Günaydın.
- Kahve ister misin?
- Sence?
Sizce komik mi bu sahne? Açıkcası dizinin türü hakkında bilgisi olmayanlar varsa bunu bir gizem/gerilim hikayesi olarak bile algılayabilir. Şimdi aynı sahneyi bir de yayınlandığı orijinal biçimiyle tekrar izleyelim.
- (Kahkahalar)
- Günaydın. (Kahkahalar)
- Günaydın.
- Kahve ister misin? (Kahkahalar)
- Sence?
17 saniyelik bu parçanın içinde 4 replik ve biri uzun 3 kahkaha vardı. Tabiki karakterlerin durumu, geçmiş tecrübeleri ve aralarındaki ilişkiler de bizi güldürüyor, adı üstünde “durum komedisi” deniyor bu türe ama yine de genellikle kahkaha efektleri de hiç eksik olmuyor bu durumlarda. Ben buna “sesle gıdıklamak” diyorum. Biri bizi gıdıkladığında kendimizi gülmekten alıkoyamayız ya bu ses efektlerini duyunca da ister istemez gülmek zorunda kalıyoruz.
Bu konuda bir deney daha yaptım ama onu en sona koyacağım çünkü anladığım kadarıyla şu anda oldukça popüler bir dizi ve telif konusunda bir problem yaşanırsa videonun sonundan kesip atabilirim belki. Eğer telif hakkı sahibi bu kısmı izliyorsa kötü bir niyetim yok bunu gerçekten eğitim amacıyla yapıyorum. Zaten sizin diziyi de YouTube Türkiye trendlerinin bir numarasında olduğu için buldum, seveni çok demek ki: Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz. IMDB’de tür olarak suç ve drama yazılmış. Zaten bölümün adı da: “Masada büyük hesaplaşma!” Gayet gerilimli bir ortamda hesaplaşan karakterlerin olduğu böyle bir kurguya kahkaha efekti eklersek ne olur? Sorusu sizin de aklınıza takılıyorsa biraz bekleteceğim sizi.
Avrupa Yakası gibi bazı durum komedilerinde bu efektler sonradan kurgu masasında ekleniyor. Ama bu türün bence en iyi örneği olan Seinfeld ya da Big Bang Theory gibi dizilerde bunlar sonradan eklenen bir ses efekti değil, gerçek zamanlı olarak kaydedilen kahkahalar. Çünkü bu diziler izleyici karşısında çekiliyor. Ben iki kez bu tür çekimlere izleyici olarak katıldım. Gerçekten çok enteresan bir deneyim. Herşeyden önce canlı izleyici olabilmek için aylar öncesinden başvuru yapıyorsunuz. Bu çekimlere katılmak ücretsiz, dolayısıyla başvuru yapan çok sayıda insan oluyor. Eğer davet edilirseniz öğleden sonra 5:00 civarında sizi stüdyoya alıyorlar. Orada dizide gördüğümüz setlerin hemen arkasına 250-300 kişinin oturabileceği bir alan yapıyorlar. Tiyatro gibi ama koltuklar o kadar rahat değil. Set ekibi son hazırlıklarını yaparken siz de yerinize oturuyorsunuz. Seyircilerin üstüne onların tepkilerini kaydeden mikrofonlar yerleştiriliyor. 25 dakikalık bir dizinin çekimi 5-6 saat yani gece yarısına kadar sürebildiği için size atıştıracak bir şeyler ikram ediyorlar. Bir de sadece bu görünmeyen izleyici kitlesiyle ilgilenen biri var. Şu adam. O da izleyiciler gibi dizide görünmüyor. Ama inanın en az dizide oynayan oyuncular kadar önemli. Hatta o oyuncuların bazılarından daha komik olduğunu söyleyebilirim. Çünkü görevi izlemeye gelen kişileri kıvama sokmak. Onların kahkaha fitilini ateşlemek. Adamın mesleği bu: “kitle güldürücülüğü.” O sitcom senin bu sitcom benim dolaşıp 6 saatlik çekimlerde izleyicilerin sıkılmaması ve gülüşlerinin her daim taze kalması için çabalıyor. Benim katıldığım çekimlerde de tam bu kişi vardı ve 20 yıldır profesyonel olarak sadece bu işi yaptığını söylemişti. Aslında benzer şekilde toplulukları havaya sokan kişileri başka tür etkinliklerde, hatta mitinglerde filan bile görürüz. Araştırmalarımda bunun binlerce yıllık bir meslek olduğunu buldum.
M.Ö. 300 yıllarında Atina’daki tiyatrolarda komedi müsabakaları düzenlenirmiş. Bunlara katılanlar arasında özellikle iki tanesi Philemon ve Menander çok meşhurmuş. Fakat her seferinde ne hikmetse Philemon kazanırmış. Daha komik olduğu için değil. İzleyici kitlesinin arasına kendi esprilerine gülen adamlar yerleştirdiği için. Daha sonraları Roma İmparatoru Nero bu tür kişileri yetiştiren bir okul bile açmış: Şakşakcılar okulu. O okulda yetişen ve sözlerini alkışlayan, esprilerine gülen 5000 kişilik bir şakşakcı grupla dolaşır ve yaptığı konuşmalarında halkı havaya sokmalarını sağlarmış.
İşte antik Yunan ve Roma döneminde başlayan bu gelenek modern TV sitcomlarına kadar gelmiş. Dizinin oyuncuları, kendilerine gülüp alkışlayan bir izleyici kitlesi karşısında bir filmdeymiş gibi değil de bir tiyatro oyunundaymış gibi rollerini canlandırıyor.
Bunu kesintisiz olarak yapabilmeleri için teknik bir format geliştirilmiş. Aynı anda 3 kamerayla çekiliyor. Bunlardan biri genel sahneyi kaydederken diğer ikisi karakterlerin yakın planlarına odaklanıyor. Böylece bir sahneyi hiç kesmeden kaydedebiliyorlar. Oysa normal film ve diziler böyle çekilmez. Her plan ayrı ayrı tek kamerayla kaydedilir. Hatta yeşil perde teknikleri sayesinde aynı sahnedeki iki oyuncunun aynı yerde olmasına bile gerek kalmaz. Birinin oyunu bir gün diğerininki başka bir gün, başka bir ülkede kaydedilebilir.
3 kameralı sitcom formatı tiyatroya biraz daha yakın bir deneyim sağlıyor. İzleyicilerin kahkahaları sadece oyuncuları havaya sokmaya yaramıyor. Dediğim gibi bu sesler kaydedilerek bizim TV’den izlerken duyduğumuz o kahkaha efektlerine dönüşüyor. Dizileri bu formatta çekebilmek sanıldığından çok daha zor. İlk kez 1951 yılında “I love Lucy” dizisinde denenmiş. Ancak Amerikalı yapımcılar 3 kamerada da aynı ışığı yakalayabilmekte zorlandıkları için Almanya’dan bir görüntü yönetmeniyle çalışmışlar: Karl Freund. Kendisi sinemanın ilk dönem şaheserleri sayılan Metropolis ve Dracula gibi filmlerin sinematografisini yapan kişi. Sen kalk Almanya’da bilimkurgu ve korku filmi türlerinin ilk örneklerini geliştir, sonra da git Amerika’da sitcom yap. Olacak iş mi şimdi bu? Olmuş. I love Lucy’nin bir sahnesinde oyuncular hiç konuşmamasına rağmen izleyiciler 115 saniye -neredeyse 2 dakika boyunca- kesintisiz gülüyorlar. Bunu sadece durumun komikliğiyle izah edebilir miyiz?
1974’te sosyal psikoloji alanında yapılan bir araştırma kahkaha sesinin esprileri ve durumları olduğundan daha komik algılattığını ortaya koymuş. “Conformity pressure” başlığı altında incelenen bu kavramı çevreye uyma davranışı şeklinde çevirebiliriz sanırım. Odadaki birisi esnerse, siz de esnersiniz. Gülerse siz de gülersiniz. O yüzden gülmek bulaşıcıdır denir ya. İşte bir duruma gülündüğünde olduğundan daha komik algılanıyor. Öyle algılanınca daha çok gülünüyor ve bir süre sonra insanları az önceki örnekte olduğu gibi kahkaha krizine sokabiliyor.
İşte 50’li yıllarda bunu keşfeden bir girişimci işi şansa bırakmak istemeyip bir de bunun makinesini icat etmiş. Charles Douglass insanların kahkahalarını kaydedip bunu bir enstrümana dönüştürmüş. Adına da “kahkaha kutusu” demiş. Adam bu icadı çalınmasın diye büyük bir gizlilik içinde çalışırmış. O stüdyo senin bu stüdyo benim dolaşıp komedi dizilerine kahkaha sesi üretip satarmış. Olur da makinesi bozulursa kutuyu herkesin önünde açmamak için onu tuvalete götürüp tamir edermiş. Bu gizlilikle neredeyse 30 yıl boyunca bu işten tek başına ekmeğini çıkarmış. Taştan değil, kutudan. Şimdilerde bir cep telefonuyla bile yapılabilecek bir iş bu düşünün. Ama o zamanlar için büyük icat. Sonradan 80’li yıllarda başka girişimciler de benzer aletleri icat etmişler. Hatta ben bunlardan bir tanesini TRT müzesinde görmüştüm.
- Şimdi sizin en çok merak ettiğiniz bir makineye dönelim. Bir efekt konsolu.
Zaten Hollywood’un ses efektçisi Charles Douglass’ı varsa bizim de anlı şanlı efektörümüz Korkmaz Çakar vardır.
- Efektör Korkmaz Çakar.
Çocukluğum bu radyo tiyatrolarında onun adını duymakla geçti. Bir zamanlar bu meslek çok önemliydi. İzleyicilerin tepkisini yansıtan efektleri eklemek hala çok önemli. Abartmamak kaydıyla. Bazı TV yapımları sadece kahkahayla değil daha pek çok gıdıklayıcı araçla izleyicilerini güldürmeye, eğlendirmeye çalışıyor. Mesela Kore’de yayınlanan bir programda müzik ve kahkaha efektlerine bir de emojiler eklenmiş. Adeta nerede gülmesi gerektiğini bilemeyen izleyicisine “bak burada tam şu noktaya güleceksin” der gibi.
Bu durum bizim için komik mi, yoksa üzücü mü? Nerede gülmemiz gerektiğini bile düşünemiyor muyuz?
Ben canlı izleyici karşısında doğal olarak duyulan tepkileri aynı kategoriye koymuyorum. Cem Yılmaz’ın gösterilerinde ya da “Güldür Güldür Show”da kaydedilen görüntülerde izleyicinin tepkisini duymak işleri kolaylaştırsa da biraz daha samimi geliyor bana.
3 kameralı sitcom dizilerinde izleyicili çekim yapmanın bir fonksiyonu daha var. İzlediğim çekimlerde bir sahneyi çektikten sonra birdenbire ara verildi. Bu arada orada sadece teknik ekip değil, yönetmen ve senarist gibi yaratıcı ekip de var. Senaryoyu alıp üzerinde değişiklikler yaptılar ve sahneyi tekrar çektiler. İşte o ara sırasında anladık ki yönetmen ya da senarist izleyicinin tepkisini yeterli bulmadığı için senaryo üzerinde değişiklik yapabiliyor. Espriler anlaşılmıyor ya da yeterince güldürmüyorsa değiştirilebiliyor. Bir anlamda dizi çekimlerini izleyicinin katılımıyla sosyal bir deneye dönüştürülüyor.
Big Bang Theory dışında Friends, Two and a Half Men, Fraiser, Everybody Loves Raymond ve benim favorim Seinfeld de bu formatta yani 3 kameralı sitcom formatında çekilen dizilere örnek olarak verilebilir. Bir de tek kamerayla çekilenler var: Brooklyn Nine-Nine, It’s Always Sunny in Philadelphia, My Name Is Earl, Parks and Recreation ve yine favorim The Office bu formatta. Bunlar canlı izleyici karşısında çekilmiyor. O yüzden çoğunda esprilerden sonra kahkaha sesi duyamazsınız. Duyduklarınız da Avrupa Yakası örneğinde olduğu gibi sonradan ses efekti olarak eklenmiştir. Bir formatın diğerine üstünlüğünden söz edebilmek biraz zor, her ikisinin de iyi ve kötü örnekleri var. Ancak son yıllarda tek kameralı sitcomların sayısı artmaya ve kahkaha efektleri de azalmaya başladı.
Bunun yerine benim de favorilerim arasında yer alan Parks and Recreation ve The Office gibi dizileri popülerliği artıyor. Ben bunu izleyici kitlesinin evrimine bağlıyorum. Geçen yüzyılda herşey yeni yeni bulunuyordu ve fazla seçenek yoktu. Oysa günümüzün izleyicisinin önünde çok sayıda seçenek var ve bunlara ulaşmak çok daha kolay. Artık “dikkat, burada gülünecek, hazır ve gül” şeklinde bir dikteden hoşlanmıyoruz. Bunu zekamıza bir hakaret olarak algılıyoruz. Binlerce saat içerik tükettikten sonra artık bizler sıradan izleyici olmaktan çıktık. Profesyonel izleyicileriz. Bizi sesle gıdıklayarak güldürmeyi ucuz bir numara olarak görüyoruz. Daha sofistike, daha ince esprileri duymak istiyoruz.
The Office dizisinde kahkaha sesleri yok. 3 kameralı karmaşık bir stüdyo formatı da yok. Yeni bir format icat edilmiş: Mockumentary. Sahte belgesel. Oyuncular kameranın kendilerini çektiğinin farkında. Hatta aralarda dönüp doğrudan ona konuşuyorlar. Ya da kaçamak bakışlar atıyorlar. Kameranın konumu bile önemli. Mesela bir bölümünde ofisin müdürü Michael’ın odasında dayanılmaz bir koku var. Michael bir yandan konuşurken bir yandan da kokuyu çaktırmamaya çalışıyor ama en sonunda dayanamayıp odasından kaçmak zorunda kalıyor. İşte tam o anda yapılan bir zoom outla anlıyoruz ki kamera bile en başından beri kokunun farkında olduğu için o odada değilmiş. Bizi güldüren şey biz farkına varmasak bile bu tür ince detaylar. Bizi mutlu eden şey, işin içine dahil edilmek. Aslında ofisteki o kamera biziz. Oyuncular aralarda kameraya değil bize kaçamak bakışlar atıyorlar. Senin farkındayız diyorlar. Farkındayız ve bu işte birlikteyiz. Bu açıdan düşündüğümüzde eskiden eklenen o kahkaha seslerinden ya da YouTube videolarının altındaki yorumlardan çok da farklı bir şey değil. Şimdilerde çok zor da olsa biz beraber yaşamak, beraber gülmek istiyoruz. Çünkü gülmek hemen her durumu daha yaşanılır bir hale dönüştürüyor.