AH! OH! YUH!
Türkçe’nin en güçlü kelimelerinden birini söyleyeyim mi?
Ah!
Aslında kelime bile değil, bir ses, bir ünlem bu! Öylesine güçlü ki sesinizin tonuna göre farklı anlamlara gelebilir.
Öfkelendik mi? Ah!
Üzüldük mü? Ah ah ah!
Şaşırdık mı? Ah!
İğrendik mi? Ah!
Kafamız mı karıştı? Tersten Ah!
Bir yerimiz mi acıdı? Yine Ah!
Korktuk mu? Bas ahı gitsin! Aaaaah!
Bu videoda çok ahımı alacaksınız, çoook!
Daha başlangıçta tek bir ah, 7 farklı anlama geldi. Aslında bu tür seslerin en az 24 harfli bir alfabe olduğunu ve bu alfabenin de dünyadaki herkesin anladığı evrensel, ortak bir dilin parçası olduğunu söylesem ne derdiniz?
Önce size bu konunun nereden aklıma geldiğini söyleyeyim. Bugünlerde yine Simpsons izlemeye başladım. 31 yıldır arada bir toplu olarak izleyip sezonlarını bitirdiğim çok zekice yazılmış bir animasyon, bilenler bilir. Baş karakteri Homer’ın artık efsane haline gelmiş bir sözü var: d’oh!
Ne anlama geliyor? Siz söyleyin! Senaryoda “d’oh” diye bir şey yazmıyor, sadece “annoyed grunt – rahatsız homurdanma” ifadesi var. Sözlüklerde rahatsız bir homurdanmayı karşılayan hiçbir kelimenin olmaması çok ilginç değil mi? Oysa dünyadaki herkesin hemen her gün yaşadığı bir deneyim bu. En azından Simpsons’ın ilk 618 bölümünde Homer’ın 1130 kez “d’oh!” dediğini biliyoruz. Bu kadar çok söylenince efsaneleşmiş ve artık sözlüklere de girmiş bu ünlem. İngilizce sözlüğe girmiş ama bu ve benzeri ifadelerin evrensel olduğuna hiç şüphe yok. Videonun başında duyduğunuz “Ah” sesleri mesela. Türkçe miydi? Hepimiz anladığımıza göre evet. Oysa duyduğunuz o sesleri çıkartanlar ABD, Hindistan, Singapur ve Kenya’dan birbirini hiç tanımayan insanlardı.
Bilim insanları dünyanın farklı yerlerinde yaşayan 56 kişiden çeşitli duyguları ifade eden ah, oh gibi sesleri çıkartmalarını istemiş. Bizim kısaca ünlem deyip geçtiğimiz bu seslere onlar teknik olarak “vokal patlamaları” adını veriyor. 2000’den fazla kayıt yapmışlar ve bunları analiz etmek için de her yaştan 1000 kişiye dinletmişler. Dinleyenlerin yorumlarına göre bu sesleri 24 ayrı kategoriye ayırmışlar. Bunları farklı renklerle göstermişler. Duygular arası ilişkileri de renklerin farklı tonlarıyla ifade etmişler. Bir ses duygu haritası oluşturmuşlar.
Örneğin haritada “Saddness – Üzüntü” duygusuyla ilgili sesler yeşil ve diğer duygulardan nispeten uzak. Ancak bu onun tek başına bir duygu olduğu anlamına gelmiyor. Üzüntü adasının altlarına indiğimizde sıkıntı, utanç ve kafa karışıklığı bölgelerine yaklaşmış oluyoruz. 1901 numaralı şu sesi dinleyin.
Yapılan analize göre bu ses %17 üzüntü, %17 korku ve %17 sürpriz (pozitif anlamda) içeriyor. Ayrıca %8’er oranda eğlenme, sıkıntı, utanç, acı, romantik aşk ve negatif anlamda şaşırmayı da içeriyor. Sadece 1 saniyelik bir sesten çıkan anlamlar bunlar.
Bizde ah deyince akla gelen ilk şey duyduğumuz ağrıdır, acıdır öyle değil mi? Gelin haritada bununla ilgili bölgeye gidelim. 1468 numaralı ses %100 ağrı. Bu sesi kime dinletirseniz dinletin karşısındakinin ne hissettiğini anlar. Haritada o bölgenin kuzeyine doğru ilerlediğimizde duygular karışmaya başlıyor. 1300 numaralı ses sadece acı değil, aynı zamanda öfkeyi, hayal kırıklığını, negatif anlamda şaşırmayı, küçümsemeyi ve sıkıntıyı da içeriyor. Bana biraz Homer’ın “d’oh”unu hatırlattı.
Bu haritada dolaştıkça toplam 2032 farklı sesi duyabiliyoruz. İnsanların yüzlerini görmeden nasıl bir durumda olduklarını hayal edebiliyoruz. O anda neler hissettiklerini tam olarak ifade edemesek de çok iyi anlayabiliyoruz.
Bunları yazıyla ifade edebilmek ya da kelimelere dökebilmek çok zor. Çünkü beynimiz oyalanmak istemiyor. Bu sesleri neredeyse duyduğu anda, saniyenin onda biri kadar kısa bir sürede sesin arkasındaki anlamları algılayabiliyor. Bu süre duyguların türüne göre değişebiliyor.
Mesela “Amusement – Eğlenme, gülme, mutluluk ifade edici sesler”i çok daha hızlı algılıyoruz. “Anger – Öfke”yi ya da “Sadness – Üzüntü”yü biraz daha yavaş. Fakat yavaş algıladığımız bu öfkeli seslerin beynimizde oluşturduğu aktivite diğer duygulara göre daha uzun sürüyor. Yani beynimiz öfkeli sinyallere daha çok önem veriyor. Araştırmacılar potansiyel bir tehditle karşı karşıya olduğumuzu düşündüğümüz için böyle olabileceğini söylüyor.
Beden dili diye bir şey vardır ya. Karşımızdaki insanın duruşundan bile pek çok şey anlayabiliriz. Özellikle bir insanın yüzüne bakarak duygularını algılayabiliriz. Gözler ruhun aynasıdır diye boşuna denmiyor. Şu gözlere baktığımızda onlarda en az iki duygu durumunu görebiliyoruz. Yale Üniversitesi’nde yapılan yeni bir araştırmaya göre seslerin bu konuda daha etkili bir iletişim aracı olduğunu göstermiş. Araştırma raporunun başlığı “sadece sesli iletişim empatik doğruluğu arttırıyor.” Araştırmada kullanılan çok çeşitli yöntemler var ama bir tanesi çok dikkatimi çekti. Deneklerden çalıştıkları işle ilgili zor bir durumu video konferans yöntemiyle tartışmaları istenmiş. Bugünlerde pek çoğumuzun hayatının bir parçası haline gelen Zoom uygulamasını kullanmışlar. Bir grup görüntülü ve sesli olarak toplantı yapmış. Diğer grupsa sadece sesli, yani telefonla konuşur gibi görüşmüşler. Bu ikinci gruptakilerin karşı tarafın duygularını daha iyi algıladığı tespit edilmiş. Sadece sese odaklandığımızda o duygu haritasındaki ara bölgeleri, renk geçişlerini çok daha iyi hissedebiliyoruz. Ses dili, beden dilinden çok daha güçlü bir iletişim aracı. O yüzden karşınızdakinin sizinle daha sağlam bir empati kurmasını istiyorsanız onunla görüntülü değil sadece sesli bir görüşme yapın.
Hiçbir kelime söylemeden 24 farklı duygumuzu ifade edebiliyoruz ve herkes bunları bizi görmeden bile anlayabiliyor. Fakat bunlar bir ünlem olarak yazılı dile geçirilirken değişik şekillerde ifade edilebiliyor. Örneğin çekilen acıyı ifade etmek için farklı dillerde kullanılan şu kelimelere bir bakın.
- Arapça, Türkçe ve İspanyolca: ay
- İngilizce: ouch
- Afrikaans (Güney Afrikalıların dili): eina
- Çince (Mandarin lehçesi): aiyo
- Fransızca: aïe
- Hindi: uuii
- Japonca: itai
- Korece: aya
- Rusça: oi
- Takalotça (Filipinlilerin dili): aray
Bunları görsek pek bir şey anlamayabiliriz. Ama duyduğumuzda gayet iyi biliyoruz ki karşımızdaki acı çekiyor.
Ah’ın başına bir “h” sesi ekleyince ortaya çıkan kafa karışıklığı ifadesi “huh” en az 30 dilde tamamen aynı şekilde kullanılıyor. Bu araştırmada Türkiye yok ama bizim de bu sesi aynı anlamda kullandığımızı gayet iyi biliyoruz.
İşte böylesine güçlü bir iletişim aracı olduğu için özellikle reklamlarda ve şarkılarda bu seslerin çokca kullanıldığını duyarız. Duman’ın sadece “ah!” isimli bir şarkısı var. Zeki Müren “Ah bu şarkıların gözü kör olsun” diye boşuna söylememiş. Gözü kör olsun çünkü ah, oh gibi seslerle görmeye gerek kalmadan duyguları ifade edebilmek çok daha kolay. Barış Manço o yüzden mi “lambaya püf de” demiş acaba?
Herneyse… Herhangi bir müzik servisinden ah, oh ya da yuh diye aratırsanız yüzlerce yerli ve yabancı şarkıya ulaşabilirsiniz.
Beatles’tan John Lennon bile Elvis Presley’in bir şarkısında bol miktarda kullanılan “uh” “huh” “oh” “yeah” gibi sesleri ilk duyduğunda yaşadığı aydınlanmayı itiraf eder. Bu sesler şarkılarda boşu boşuna kullanılıyor olamaz.
Tüm bu sesler içerisinde benim favorim “hımmm” sesi. Önce sanki konuşacakmış gibi bir nefes veriyoruz “hıh” şeklinde… Sonra da ne söyleyeceğimizi bilemediğimiz için ağzımızı kapatıp “mmm” sesiyle bitiriyoruz. Hımmm… Eğer ah, oh yuh gibi sesler duygu ve düşüncelerimizi ifade etmek için icat ettiğimiz kelimelere giden bir yolsa “hımmm” sesi bu yolun en başındaki ses olmalı. Bize konuşmadan önce düşünmemiz gerektiğini hatırlatan bir ses.